22 Şubat 2020 Cumartesi

Toplumsal Çözülme

Mizantropi genel olarak insanların varlığından haz etmemek, insan sevmemek demektir. TDK tabiri bu noktada bizi ilgilendirmiyor. Kendinizi her geçen gün biraz daha mizantrop hissediyor fakat gerekçe bulmakta zorluk çekiyorsanız, size birkaç küçük neden sunabilirim...

Toplumun Yalanlar Üzerine Kurulmuş Olması


Günümüz toplumları artık mantıklı bir şekilde sürdürülmesi imkansız hale gelmiş ütopik bir felsefe etrafında kuruludur. Bu felsefe bireyin, toplumun refahı için bireysel çıkarlarından belirli ölçüde feragat etmesini ve karşılığında insan topluluğu tarafından üretilen toplam metadan faydalanma hakkı kazanmasını öngörür. Fikir olarak gayet makul olmakla beraber bu çıkarlar ilişkisi günümüzde yürütmesi oldukça güç durumdadır.
 İletişim Devrimi Ve Toplumsal Çözülme
Bireyin en temel ihtiyacı olan beslenmeyi ele alalım. Şu an elinizdeki cihazlar ile kendinize yemek siparişi verebilirsiniz. Bu esnada siparişi verdiğiniz yer ile doğrudan hiçbir iletişim kurmak zorunda değilsiniz. Hatta anonim kimliğinizi korumak reklamı yapılan bir üründür günümüzde. Size sizinle hiçbir iletişimi olmayan bir kişi hazırlar, bu kişi yemeğinizi o yemeğin yapımında hiçbir rolü olmayan bir kuryeye teslim eder.
Siz belki kuryeye doğrudan ödeme yaparsınız ya da tüm ödeme işlemini bu taraflar ile doğrudan bağı olmayan araçlar ile yaparsınız ve size yemeğiniz neredeyse hiçbir insan teması olmadan evinize kadar gelir. Doğal olarak kimse ile toplumun öngördüğü temaslara girmeden hayatınıza devam edersiniz. Bir yandan da siz başka insanlar için başka hizmetleri aynı sistemde sağlarsınız.
3) Çıkarlar Dengesi Anlamını Yitirir
Artan nüfus ve protokolleşmenin artması toplumda temel kurallar dışında her türlü iletişimi gereksiz hale getirir ve bu kurallar artık sizin bireysel olarak feda etmeyi kabul edeceğiniz çıkarlar setinin çok daha dışındadır. Doğal olarak etrafınızdaki insan kalabalığı sizin için artık katlanılması giderek zor bir yük halini alır. Toplum size ortak metayı pay eden bir yapı olma misyonunu neredeyse tamamen terk eder ve büyük bir hapishaneden öteye gidemez.
4) İnsanlar Sorunu Sezer Ama Tanımlayamaz
Elbette herkes bir şeylerin ters gittiğinin farkındadır ama kendilerini bildiklerinden beri her şey kurallar bütünü ile yürümektedir ve sorunun tek çözümü olarak kurallarda iyileştirmeye gidilmesi gerekliliği kabul edilir. Bu başarısız yama çalışması memnun ettiğinden çok daha fazla insanı rahatsız eder ve toplumsal kutuplaşma artar. Bu tablo size tanıdık geliyorsa artık toplum aracının bireyleri bir arada tutma becerisini kaybettiğini kabul edebiliriz.
PEKİ MİZANTROPİYE GEREKÇE OLAN DAHA SOMUT DURUMLAR NELER?
Kurumsallaşmış İkiyüzlülük
Sizde dahil herkesin ikiyüzlü bir ahlak kavramına sahip olduğunuzu görürsünüz. Bu daha iyi düşünülmüş bir ahlak kuralları bütünüyle değil, ancak ve ancak bu kuralların reddi ile çözülebilir ama bunun da kimseyi çizgide tutamayacağını bilirsiniz.
Klasik Anlamda Bireysel İlişkilerin Yitimi
Sahiplenme, güven, birliktelik hissi, hayatı birlikte geçirme düşüncesi gibi pek çok öğrenilmiş kavram artık değerini yitirmiştir. Muhafazakar kitle çözümü geçmiş dönemlerin toplumsal yapısını tesis etmekte görse bile, artık küçük insan toplulukları bile kendilerini klasik ahlak kodları ile bir arada tutmaktan acizdir çünkü kolektif bilinç modernize olmuştur.
Siyasetin Tutarlılığını Kaybetmesi
Hangi görüşten olursanız olun, iletişimde artan hız insanların tepkilerinin ardında düşünme prosesini hepten kısaltmış, insanlar çok daha dürtüsel hale gelmiştir ve siyaset insan topluluklarının ağzına bal çalma işini kılıfına uydurma becerisini kaybetmiştir. Doğal olarak hayat görüşlerini ve ideolojileri tutarlı kılan tüm değer yargıları çökmüştür.
Kaynakların Dağıtımının Ve Sağlanmasının Tehlikeye Düşmesi
Artan nüfus insan türünün biyolojik ihtiyaçlarını sağlamakta giderek daha yetersiz hale gelirken ve toplumsal yapının çökmesi bu kısıtlı kaynağı bile adil sayılmanın yanından bile geçemez halde dağıtırken siz ekranınızda gelecek gıda devriminin böcek proteinlerinde ve laboratuvarda yapılan biftekte olduğunu okur ve acaba kimlerin tereyağlı yumurta yiyecek kadar yüksek sınıfta kalacağını merak edersiniz.
Herkes Sizi Hapsetmenin Bir Yolunu Aramaktadır
Her alanda bireyin kendine yer bulması giderek zor hale gelmiştir ve hem fiziksel hem de entelektüel anlamda bir yer bulma kavgası başlamıştır ve tüm kamplaşmalar bunun üzerinedir. Herkes ya onlardan olmanızı ya da yok olmanızı ister ama onlardan olmak da bu kez grup içinde bir var olma mücadelesi demektir. Bunların hepsi büyük bir hapistir.
Ve Sadece Biraz Yalnız Kalmak İstersiniz
Ama çok fazla insan, çok fazla kural, çok fazla ceza ve çok fazla göz vardır. Ne eskisi gibi kendi güvenliğinizi sağlayabilecek donanıma sahip olarak büyümüşsünüzdür ne de toplum size vaat ettiği güvenlik ve bireyselliği sağlayabilir ve siz sadece bir insan denizin altında boğulduğunuzu hissedersiniz. Ve inziva bile sadece seçkin sınıflara ait bir lükstür. İnsanlardan, insanlık kavramından ve insana dair her şeyden nefret edersiniz.
İronik olarak bu bir insan olan sizin, kendinizi biraz olsun sevebilmenizin tek yolu olmuştur artık…

8 Şubat 2020 Cumartesi

Oyun Teorisi

John Nash ve arkadaşları barda sap sap otururlar. İçeri bir grup kız girer fakat bu kızların bir tanesi hariç hepsi vasat güzelliktedir. Sarışın olan ise afet bir abladır. John Nash de arkadaşlarına hemen bu kıza asılmamaları gerektiğini söyler. Eğer hepsi bu kıza asılacak olurlarsa, aralarından en fazla bir tanesi bu kızı götürebilecektir ve birbirlerinin önünü kestikleri için de muhtemelen bir kişi bile kızı götüremeyecektir. Sarışını elde edemeyen erkekler, sarışın kızın arkadaş grubundaki diğer kızlara asıldıklarında da avuçlarını yalayacaklar zira kızlar durumun gayet farkında olacaklar, ikinci tercih olmaktan hoşlanmadıkları için bizim elemanlara yüz vermeyecekler.

Peki ya kimse sarışına yazmazsa?

Erkekler birbirinin takozu olmaz, diğer kızlara yazılırlar ve tüm erkeklerle kızlar eşleşmiş olur, sarışın da eve gidip "orospu çocuğu erkek milleti" minvalinde tweet'ler atıp feminist olur. Toplam fayda bu şekilde maksimize edilir...

Adam Smith herkes kendisi için en iyi olanı yaparsa, toplum için de en iyisini yapmış olacağını düşünüyordu. John Nash ise şöyle diyor, herkes hem kendisi hem başkaları için en iyi olanı yaparsa toplum için en iyi olanı yapmış olur. Yani Nash'e göre ulaşabileceğin maksimum faydadan (sarışından) biraz feragat edersen, hem kendin kazançlı çıkarsın, hem de başkaları.

Fakat oyun teorisi bu değildir, bu Nash'in oyun teorisine ilham olan ve herkesin başkalarının hamlelerini göz önünde bulundurarak hamle yapması gerektiği fikrinin bir temsilidir.

Oyun teorisi şurada başlar; Ya John Nash arkadaşlarına "sarışına değil öbürlerine yazalım" diye nutuk attıktan sonra bir köşede sessiz sessiz arkadaşlarının diğer kızlara yazılmalarını bekler ve boşta kalan sarışına kendisi yazarsa?

John Nash'in kendi faydasını maksimize ettiği senaryo budur... Zira hem tüm erkekleri yani tüm rakiplerini elemiştir, hem de sarışının boşta kalmasını sağlamıştır ve Nash ne kadar güven verici, zararsız bir intibaya sahipse arkadaşlarının gözünde, bu planı uygulamadaki başarı şansı da o kuvvetle artacaktır...


Sınav Sorularını Çalan Tanrı


Allahın kimseyi "imtihana tuttuğu", "acıyla sınadığı" falan yok.

Bu haber "dini kötüye kullanma" örneği değil, bilakis din zaten bu.

Organize dinler, her zaman iktidar propagandası olmuş, güçlünün sorumluluktan kaçmasını sağlamışlar...

İncil'deki en güzel yazılmış kısımlardan biri Job'un hikayesidir;
Tanrı Şeytanla iddiaya tutuşur ve bu günahsız adamın sadakatini test etmek için onun her şeyinin yok edilmesine, çoluğunun çocuğunun ölmesine izin verir.... Bu felaketlerin hepsini aynı anda öğrenen Job ne yapar?

Biraz kafası karıştıktan sonra imana gelir tabi ki... "Doğduğumuzda bir şeyimiz yoktu, ölürken de beraberimizde bir şey götüremeyeceğiz, bize her şeyi Tanrı verir ve Tanrı alır... O'na şükürler olsun...." Bunun temelinde "ben aciz biriyim, O'nun bilgeliğine aklım ermez..." düşüncesi var.

Job, gerçeklerle baş edemeyince kendine yalanlardan oluşan liyakat inşa edip böyle güzel survive yapmayı nereden öğrendi?

Kısacası Job bir köledir.... Her despotun, her firavunun isteyeceği örnek vatandaştır.... Büyük ihtimalle de ruh hastasıdır. Ve organize dinler bunu "İYİ AHLAK" olarak öğretirler. Bu yoruma açık bir detay konu değil, temel mesajlardan biri...


"Din" dışındaki her alanda, acıyla sınamanın yanlış olduğu, herkes için bariz;

Bir baba çocuğunu dövse, kedisini köpeğini öldürse, "sadece beni hala sevip sevmediğini sınıyordum, zaten sonra hediye alacaktım... ehe ehe ehe" diyebilir mi? Adamı ya hapse ya akıl hastanesine tıkarlar.

Ama Tanrı bunu diyor ve üstüne utanmadan bir de övgü bekliyor.... Köleler de "praise the Lord" diye, "buna da şükür" diye o övgüyü veriyorlar....
Resmen Stokholm Sendromu'ndan din yapmışlar...

Batı artık bu saçmalığı toplumsal düzeyde yaşamıyor... İncil hikayeleri, iktidar-halk ilişkilerini belirlemiyor.
Çöken bina için "Allah'ın takdiri" demiyorlar, çünkü zaten bir olayın SEBEP-SONUÇ ilişkilerini analiz edebildikleri için daha seyrek çöken binalarda oturuyorlar...

Hahahahah!

Yani siyasetin ötesinde, bir DÜNYA GÖRÜŞÜ farkı var.... Tanrı müdahale etmiyor, kaderimiz bizim elimizde ve dünyayı akıl ile anlayabiliriz. Bu da, Liberalizm ile, endüstriyelleşme ile paralel... Zira İncil değişmedi, insan değişti, çünkü çevresel şartlar değişti...

Job'un hikayesini bir ders olarak anlatmak yerine, çaresiz durumlar için kullanılan psikolojik savunma mekanizmalarından biri olarak görmek lazım... Çünkü bazen sorumlulardan hesap soracak gücün yoktur, acın büyüktür, "Tanrının bir planı var" diye kendini avutman gerekir.

Evrim bizi "hayatta kal" komutuna hizmet ettirmek ve gerekiyorsa sırf acıdan kaçmak için kendimizi bile kandırabilecek, kendi aklımızı algımızı gerçeklerden bağımsız telkinleyecek şekilde terbiye etti...

İnsan, rasyonelliği zayıf bir türün numunesi.

Elbette bu, ahlaksız bir Tanrı inancının ötesinde, epey benmerkezci bir bakışı da ele veriyor; Sen koca evreni yaratan şey tarafından sınanacak kadar önemli bir şey misin? Kaldı ki olay "sana olmadı", ölen başkası... Yani sırf seni test etmek, başkasının hayatına değer mi?

Ama bu acıları yaşamadan, sıra bize geldiğinde ne yapacağımızı bilemeyiz... O yüzden bu insanları yargılamamak lazım, bunlar doğal tepkiler. Atış ne zaman serbest olmalı? Bu bireysel ölçeğin dışına taşıp, hastalıklı köle felsefelerini yayan kurumlar için serbest olmalı.