Komplolar açısından, "anaakım" görüşü çürütmenin en yaygın metodu, konunun detaylarıyla uğraşmadan, kaynağın kendisini komplonun bir parçası yapmaktır....
Mesela, güncel olsun;
"O karşılaştırmalı genetik çalışmayı yapan lab da işin içinde...."
Bizle hemfikir olmayan her kaynak kirlenmiştir.... İlk argümanın yapısı buydu.
Birçok insan, kanıtı çürütmüş, patent belgesinin aslını açıklamış.... Peki iddia sahibi ne yapıyor?
Bunları cevaplıyor mu? Hayır....
İddiayı geri çekiyor mu? Hayır...
İddiayı modifiye ediyor mu? E ona da hayır...
Niye?
Birebir tartışmada bile geri adım atmak zordur.... Egonuz incinir... Ama sosyal medyada, "elalemin önünde", durum daha da beter...
Ve bu kadar ilgi görünce insan zaten sarhoş oluyor....
1-2 milyon kez izlenmiş bir videoyu, 20 bin like almış bir postu silmek kaçınızın harcı?
Bunu bir "karakter sorunu" olarak görmeyin... Ben buna, faydadan çok zarar getiren zihinsel bir kısayol olarak bakıyorum... Karşıt fikirleri tartarken, argümana veya uzmanlığa göre ağırlıklı ortalama almayı beceremiyoruz... Düz sayım yapıyoruz.... Çoğunluk etkisi, (lafasalatası hali) birçok konuda etkin....
Ama sosyal medya bunu daha kötü yapıyor... Çünkü bize sadece bizle hemfikir olanların oylarını gösteriyor... Karşıt fikirleri sayısal olarak gösteren bir metrik yok....
O yüzden dedim, post ya da video silmek sadece ego sorunu değil... "20 bin like alan bir şey nasıl temelde yanlış olabilir ki?" diyor bilinçaltı...
Bu etki + itibarınızı tamamen ortaya sürmeniz = Felaket...
Bu saatten sonra argümanın kralı gelse sizi ikna edemez....
Peki çözüm ne?
Zihinsel kısayollar ve bilişsel sapmalar evrimin mirası, yapacak bir şey yok.... Sosyal medya tasarımıyla oynanabilir ama o da çoğumuzun kontrolünün dışında....
Gerçekten kontrolünüzde olan tek çözüm; İtibarınızı ortaya koymayın.... Geri adım atabilecek mesafe bırakın....
"İlk başladığı günden beri bu virüsün insan eliyle yaratıldığını ve bir amacı olduğunu iddia ediyorum... NİHAYET birileri kanıtını bulmuş..."
İşte bu tam da TEYİT ÖNYARGISI kapsamında bir argüman...
Yani; Zaten yatkın olduğun inançları teyit edecek şeylere ağırlık vermek....Önemli nokta, Bilimsel Metod ile kıyası...
Bilimsel süreç, insan doğasına aykırıdır... Yüksek bedeller ödendikten ve çok acılar çekildikten sonra geliştirilmiştir ancak....
Birey şunu sorar: "İnancım doğru olsaydı neler gözlerdim?"
Bilimsel süreç ise şunu: "İnancım yanlış olsaydı neler gözlerdim?"
Yani bireyler "bilimsel" değildir, süreç bilimseldir.... Yalan kanıtlar üstüne kurulu, kendisi de zayıf bir argümanın, 20 bin like alabilmesi işte bu yüzden;
"İnancımı doğrulayan bir şey işte!" diye atlıyorlar.... Ve ne kadar çok benzer insan olduğunu görüp cesaret buluyorlar.... Kimse, kendisini yanlışlamaya çalışmıyor, o 4 soruyu sormuyor....
Bundan sonrası, ikili tartışmaların ne kadar zor olduğunu gösterecek şimdi;
X şahıs: "Ben 'siz' diye konuşuyorum, siz 'sen' diye... Ben tespit yapıyorum siz suçlama... Ben 'gerçeği' arıyorum siz bildiğinizi sanıyorsunuz... Ben saygı gösteriyorum siz aşağılıyorsunuz... Kibirlisiniz"
Burada pozisyonunu alan X şahsı, "Ne alabilirim" diye bakmış, bilimsel metodu beğenmemiş... Sebep? En sondaki aşağılayıcı bir kalıp....
Rakibinle çamura bulanmak yerine daha erdemli davranmak... Bunun hatalı hali ise konu yerine üsluba odaklanmak....
Amacınız karşıdakini ikna ise (benim değildi), üslup tabi ki önemli... Biz, sosyal statümüze önem veren yaratıklarız.... Fakat burada "önemsiz itirazlar" lagalugası da mevcut... Üslubun geneli normalken, kişiye yönelik bile olmayan tek bir açık bulmuş....
Dikkat edin, ben komplo teorisinin argümanını çürütmeye çalışmıyordum....
Onu yapan yapmış (düzgün üslupla) ve hiçbirine cevap yok....
Ben, argümandaki ısrarın psikolojik temellerini açıklamaya çalışıyor ve bunu şüphecilikle kıyaslıyordum..... Devamındaki efsanevi ironinin kaynağı tam da bu... Çünkü beni "her şeyi ben bilirimcilik..." ile suçluyor.
Bunun psikolojideki adı YANSITMA.... Komplocuların en nefret ettiğim taktiği....
Niye?
Haklı veya haksız olsun her komplocunun iddia şablonu şudur; "Herkes kandırılıyor, gerçeği benim de dahil olduğum bir azınlık biliyor...."
Tanım itibariyle kibirli bir duruştur bu....
Eğer bu desteklenebilirse (mevcut kanıtları çürütme + doğru pozitif kanıtlar + sağlam argüman) ne ala memleket...
Ama çoğunlukla öyle olmuyor.... İnanç, kanıttan önce geliyor....
"Herkes yanlış, ben doğruyum" inancı...
Bu ironiye işaret edince, karşılık olarak daha fazla yansıtma ve üslup eleştirisi alıyorsunuz... Ahlakçılık da cabası.... İnsanı nasıl da bezdiriyor....
Bırak sen-siz ayrımını, bana dümdüz küfreden ama konuyu sav-karşı sav disipliniyle tartışabilen birini bile, bu tiyatroya tercih ederdim....
Bu noktadan sonra iletişimi uzatmanın anlamı yok.... İşin aslı, en baştan iletişime girmenin manası yoktu... Zira bu gördüğümüz her şey birer semptom....
Neyin semptomu?
Günlük hayatta hep zeka eksikliği veya karakter bozukluğu teşhisi koyuyoruz ama bu yanlış.... İkisi de şart değil....
Sorunun kökü bence;
Düşüncelerimiz üstüne yeterince düşünmemek ve altından kalkamayacağımız açıklamalara itibarımızı kefil etmek....
Kendimizi tanımak zaten zor bir iş... Gereksiz kibirle daha da zorlaştırmayın....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder